28 Nisan 2009 Salı

Takip Edilmek

Evet takip edilmek ama bu peşinden gitmek türünden bir takip değil :) Dün Metrobüs'te oturmuşum koltuğuma Genç Beyin dergimin okumadığım sayısını okuyarak ne gelene ne gidene bakıyorum. Merter'e aşağıya doğru giderken okuduğum sayfada karakterle ilgili makalede büyük puntolarla yazılmış bir söz var;
Her insanın 3 karakteri vardır: Belli ettiği, sahip olduğu, sahip olduğunu sandığı. <Alphonse Karr>
Zeytinburnu’da ineceğim için kalktım kapının yanına geldim ön tarafta bir bayan var cep telefonunu çıkartmış bir mesaj yazıyor diye düşünüyordum baktım ki(biliyorum ayıp bir şey başkasının telefonuna bakılmaz, kimsenin telefonunda gözüm yok ama gözüm ordan geçerken gördü işte :p) telefona 'Her insanın 3 karakteri vardır' yazıyor. Bunu görünce 'günün mesajı/mesajcıları' aklıma geldi :a
İkinci olarak otobüste 'Akşemseddîn'in İlginç Hayatı' ana başlıklı bir makale okuyorum. Otobüs dolu olduğundan arka kapının orda rahat bir şekilde yazıyı okuyorum. En alt basamakta duran kişi aşağıdan doğru arka sayfada yazılanları okuyor. İlgilisini çekmiş olacak ki gözlüğünü filan da düzelterek daha rahat okuyabileceği bir pozisyon alıyor :) Biraz okuyor ama tabi ben arka sayfayı çevirdiğim için okuması yarıda kalıyor. 'Buyrun isterseniz inene kadar okuyun. Ben daha sonra da okuyabilirim' demek geçti içimden ama sadece düşüncede kaldı..
Takip edilmek için ünlü olmak gerekmiyormuş, doğru tercih yapmak yeterli. :)

20 Nisan 2009 Pazartesi

Feshane Dünyası Çocuk Eğlence Parkı

Görüntü0023 Feshane Dünyası Çocuk Eğlence Merkezi güzel bir yer mi diye sorulacak olursa bence vasat :) Bu ikinci gidişim ama yazmak bugüne kısmetmiş. Vasatlıklarını sıralayacak olursak;
- En başta bir kere jeton fiyatları pahalı, 1 jeton 2,5 TL ! Carrefour’da daha ucuz en son gittiğimde 15 jeton için 20 TL ücret ödüyordun.
- İkinci önemli konu ise burda büyükler her şeye binemiyor :( Çarpışan arabalara bile bindirmiyorlar! Carrefour'da uçağından tutta aklına ne gelirse rahat bir şekilde biniyorlar kimse sen binemezsin demiyor :))
- Üçüncü sorun sıra diye bir şey yok çoğu bölümde! Bir çarpışan arabadan araba kapailmek için 5 defa mı bekledik 6 defa mı bekledik artık ben sayamadım :) Carrefour'da herkes binmek istediği şeyin sırasına giriyor, ne zaman ne gelecek tahmin edebiliyorsun.
- Şuan için aklıma gelip son sıralayacağım şeyse fazla seçeneğinin olmaması. Aslında var gibi ama bana göre fazla bir seçeneği yok :)
Hep olumsuz değil olumlu yönleri de var elbet :) Açık hava da olması çocuklar açısından büyük bir artı :)

Görüntü0027

Bu biraz adrenalin istiyor :) carpisanaraba Öyle çok korkulacak bir şey değil ama ani hareketler heyecanı artırır cinsten :)

Herkes boşalan arabayı ele geçirmek birbirini kolluyor :) Bazıları artık ele geçiremeyeceklerini anlayınca oturan birisi ile anlaşma yapıyor: ‘Sen kalkma, senden sonra ben bineceğim tamam mı??’ 

 

Görüntü0038 Görüntü0037 Bu küçük kız çocuğu çok hoşuma gitti :) Maşallah. herkes böyle eğlenirken bağırıp, çağırıp arabanın sağını solunu kurcalarken kendisi böyle kollarını bağlamış öylece oturuyordu :) Çok tatlı gözüküyordu(tekrardan maşallah.) Belli ki buna(zamperla) binmek istemiyordu ama annesi ya da babası bindirmiş, hoşuna gitmeyince de böyle durma kararı almışa benziyor. :)

Gitmek isteyen varsa Eminönü de Galata Köprüsü’nün hemen yanındaki otobüs durağından Feshane’den geçen otobüsleri sorarak gidebilirler. Benim aklımda olan aşağıda ön taraftaki peronlardan 99A Eminönü-Gaziosmanpaşa otobüsü gidiyor. Aynı şekilde Eminönü de İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin karşısındaki otobüs durağından Feshane’den geçen otobüsleri sorarak gidebilirler. Bir yol ise Metrobüs kullanarak Ayvansaray durağında inip aşağıya doğru yürüyerek gidebilirler.

19 Nisan 2009 Pazar

İstifa Dilekçesi Kime Gitti?

Bunu çok öncelerden dinlemiştim. Beni epeyce bir etkilediğinden paylaşma düşüncesi vardı aklımda, ama Mehmet Akif kitabının bir kesitinde(aşağıdaki yazı) bunu da anlatınca çok beklemeden paylaşmaya karar verdim. Aşağıdaki yazı kitabın 141.-144. sayfaları arasında geçiyor, ses dosyasına ulaşmak isteyen olursa bu adresi ziyaret edebilirler.

     …Milleti için giriştiği İstiklal Mücadelesi’ni arkadaşlarıyla beraber kazanmış, bu mücadelenin tam kalbinde, birinci Mebuslar Meclisi’inde bulunmuş, milleti için istiklal marşını yazmış olan Mehmeh Akif, Ankara’daki görevinin bittiğini anlayınca evini barkını toplayıp esas yurduna, çocukluğunun gençliğinin geçtiği, babasının mezarının bulunduğu İstanbul’a döndü.
     Adeti üzerine sabah zamazının vaktinden çok önce uayanan Akif, kalkıp güzelce abdest aldıktan sonra Sultanahmet’in yolunu tuttu. Cami daha namazın kılınmasına çok olduğu için oldukça tenhaydı. Mehmet Akif, her zamanki alışkanlığıyla eline Kur’an-ı Kerim’i alıp bir kenara oturmuştu ki mihrabın köşesinde hıçkıra hıçkıra ağlayan ihtiyar bir adam dikkatini çekti. Bu saçı sakalı ağarmış adamı birkaç haftadır burada görüyordu. Her sabah ne kadar erken gelirse gelsin kendisinden önce buraya gelen ve mihrabın bir köşesine yerleşmiş bulunan bu ihiyar adamı ağlar halde bulunuyordu. İlk zamanlar, bir sıkıntısı vardır, geçer de sonra oturur dertleşiriz, diye düşünmüş; ama bu ihtiyar zatın günlerdir hiç susmadan, durmadan ağladığını görünce derdinin öyle küçük olmadığını anlamıştı. Elindeki Kur’an’ı aldığı yere koyarak ihtiyar adamın yanına gitti. Ona derdinin ne olduğunu soracaktı; ama ihtiyar adam durmadan ağladığı için bir fırsatını bulamıyordu. Mehmet Akif, sonunda adamın hıçkırıklarına dayanamayarak elini omzuna attı ve : “Muhterem, Allah’ın rahmetinden insan bu kadar ümidi kesmiş olur mu? Niye bu kadar ağlıyorsun?” İhtiyar adam Mehmet Akif’e sadece: “Beni konuşturma, kalbim duracak gibi oluyor!” dedi ve hıçkırıklarını biraz daha hızlandırarak ağlamasına devam etti. Mehmet Akif, hem daha çok üzülmüş hem de adamın ağlamasının sebebini daha çok merak etmiş olduğu için ihtiyara tekrar sordu: “Allah, kendisine şirk koşup da tövbe edenleri bile affediyor. Bak, sen camidesin, Müslümansın. Çaresi olmayan hiçbir dert yoktur. Kendine niye bu kadar zulmediyorsun?”
İhtiyar adam, bu kişinin meseleyi öğrenmeden kendisini rahat bırakmayacağını anlayınca çaresiz başından geçenleri anlatmaya başladı: “Ben Abdülhamid cennet mekânın devrinde orduda binbaşıydım.”
     Bu ihtiyarı Allah göndermişti. Mehmet Akif, sabah yol boyunca hep Abdülhamid’i düşünmüş, onun hakkında yanlış düşüncelere sahip olabileceğini geçirmişti aklından. İşte şimdi Allah karşısına belki de Abdülhamid hakkındaki düşüncelerini bir zemine oturtacak birini çıkarıştı. Bu adam Hızır mıydı neydi? Herkesin Kızıl Sultan dediği Abdülhamid’e, cennet mekân diyordu. Yok yok bu adamda bir iş vardı.
     Mehmet Akif adamı dikkatle dinliyordu. “Cennet mekân devrinde, elimden geldiği kadarıyla ordumuza, dinimize ve milletimize hizmet ediyordum. Annem babam ihtiyardı. Fakat hali vakti yerinde bir aile olduğumuz için onlara bakacak bakıcılar bulmuştum, içim rahat bir şekilde ordumuza hizmet ediyordum. Gün gelip cade dolup her ikisi de vefat edince o kadar mal mülk, servet sahipsiz kaldı. Ben de servetimiz payimal olmasın diye bir istifa dilekçesi yazıp gödnerdim. Dedim ki, annem babam vefat etti. Onlardan kalanlara sahip çıkacak birine ihtiyaç var. Ailemizde benden başka kimse kalmadı. Ben bundan sonra devletimize ve ordumuza malımla, paramla hizmet etmek istiyorum, kabul buyurulursa, istifa etmek istiyorum.
     Aradan çok geçmeden bana Abdülhamid Han’dan bir yazı geldi. İstifamın kabul edilmediği yazıyordu. Bunun üzerine ben bir dilekçe daha verdim ama  bana yine aynı cevap geldi. Bu işi bizzat padişahın huzuruna çıkarak halledebileceğime karar verdim. Benim gibi sıradan bir binbaşının onun huzuruna çıkması pek mümkün değildi. Biraz düşününce bunun da çaresini buldum. Cennet mekân padişahımızın yaveri olan Meded Efendi’yle tanışıklığım; hatta muhabbetim vardı. Onunla uzun zaman aynı yerde kalmayı Allah bana nasip etmişti. Meded Efendi, Allah rahmet eylesin muhterem bir zattı. Benim isteğimin yerine getirilmesi ne kadar güç olsa da beni çevirmedi. Ben de böylece Meded Efendi’nin vasıtasıyla cennet mekânın huzuruna çıktım. Efendim, dedim. Ordudaki görevimden azlimin kabulünü istirham edeceğim. Durumumu uzun uzun anlattım. Vatanıma ve dinime artık malımla mülkümle hizmet etmek istediğimi, malımızın mülkümüzün zayi olmaması gerektiğini söyledim. Cennet mekân derind erin düşündü. Belli ki istifa etmemi istemiyordu. Çok düşündü; istifa etmeme karşı olduğunu söyledi. Ancak ben çok sırar edince ısrarıma dayanamadı. Öfkeli bir edayla elinin tersiyle beni iter gibi: “Haydi istifa ettirdik seni!” dedi. Ben, huzurdan müsade alıp çıktıktan sonra yarı sevinçli yarı üzüntülü üşümün başına döndüm. Sevinçliydim; çünkü ailemden kalan mal mülk heba olmayacaktı, istifamı kabul ettirip bunların başına geçecektim; üzüntülüydüm, çünkü cennet mekân içinden gelerek değil de istemeye istemeye, dilinin uzuyla istifamı kabul etmişti. Ordudan istifa edince dünyalık işlerle meşgul olmaya başladım. Ama ne olduysa bir gece oldu. O gece mana aleminde orduların teftiş edildiğini gördüm. Yer, Yıldız Sarayı idi. Efendimiz, Yıldız Sarayı’nın önünde durmuş, geçen Osmanlı ordularını teftiş ediyordu.
     Osman bey zamanından beri bütün ordular Efendimiz’in önünden geçiyor, bütün padişahlar da orduları hakkında Efendimiz’e malumat veriyordu. Osmanlı padişahilarının ileri gelenleri hep oradaydı. Cennet mekân padişahımız Abdülhamid Han da edeple ellerini önüne birleştirmiş Efendimiz’in biraz gerisinde duruyordu. Bütün ordular geçtikten sonra sıra bizim orduya gelmişti. Abdülhamid Han, bütün birlikler hakkında Efendimiz’e malumat verdi. Derken sıra benim birliğe geldi. Benim birliğim başında kumandanı; yani ben olmadığım için darmadağınıktı. Efendimiz biraz üzgün, biraz kızgın bir simayla Sultan Abdülhamid’e dönüp: “Abdülhamid, nerede bunun kumandanı?” dedi. Abdülhamid Han da: “Ya Resulullah, çok ısrar etti, istifa ettirdik.” dedi. İşte bu söz üzerine Efendimiz’in söylediği söz benim iflahımı kesti: “Senin istifa ettirdiğini bizde istifa ettirdik!” buyurdu Efendimiz. Şimdi söyle, ben ağlamayım da kim ağlasın?
     Bu soru Mehmet Akif üzerine sanki şimşek etkisi yaptı. Onun da gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Bu defa şaşırma sırası ihtiyar adamdaydı. Kendisiyle hiç alakası olmayan bir meseleye bu adam niye ağlıyordu. Tabi bunun cevabını bilemezdi. İhtiyar adam böyle düşünedursun Mehmet Akif, kendi içi muhasebesini yapmıştı bile. Uzun yıllardır. Abdülhamid hakkında beslediği olumsuz düşüncelere ağlıyordu. Bir süyayla amel edilmezdi ama işin içinde Efendimiz vardı yani bu rüyanın sadık bir rüya olduğu kesindi. Mehmet Akif, bu düşüncelerle, ihtiyar adamın şaşkın bakışları arasında göz yaşı dökmeye devam ederken cami sabah namazına gelenlerle dolmuştu. Müezzin sabah namazının sünneti için çağrıda bulunuyordu. İhtiyar adam ve Mehmet Akif, sabah namazının sünnetini kılmak için saflara karıştı…

17 Nisan 2009 Cuma

Sessiz Yaşadım Kim Beni Nerden Bilecektir?

mehmetakif

Vatana Adanan Ömür MEHMET AKİF

Ömrünü vatana adamış hemde hiçbir karşılık almadan adamış birisinin peşine devlet tarafından istibaratçı takılıp vatan haini gibi takip ettirilir mi hiç! Ben bile bunu kaldıramazken Mehmet Akif gibi birisi buun nasıl hazmedebilsin! Kaldı ki bu insan devlet istibaratı tarafından Almanya’ya Arabistan’a gizli göreve gönderilmiş, istiklâl marşımızın şairi olmuş ve büyük bir üstada karşı onu çekemeyenler tarafından bunlar yapılmış :( Özelliklede sonuna doğru ağlanılacak durum. İnşallah ilk fırsatta mezarını ziyaret için gideceğim, ziyaret için gidilecek insanlardan çünkü. Özellikle de keşke Mısır’da iken yazmış olduğu Kur’an Tercümesi bugüne ulaşmış olsaydı:( Tanımayanlar ve hayatıyla ilgili kesitler öğrenmek isteyenlerin okumalarını tavsiye ederim. Gözüme takılan şu yazıyı da paylaşmak isterim.

Kitap Adı: Vatana Adanan Ömür Mehmet Akif
Yazarı: Adem Çevik
Yayın Evi: Sütun Yayınları
Kapak: İhsan Demirhan

Sanatçının hayalindeki dünya ile realist dünya birbirinden çok farklıdır. Sanatçı, içinde yaşadığı zamana uyum sağlama konusunda normal insanlara oranla çok daha farklı sıkıntılar yaşayabilir çünkü o, yaşanılan zamanın insanı değildir. Bu durum bütün “gerçek sanatçıların” ortak sıkıntısıdır. Akif de bu sıkıntıyı iliklerine kadar yaşamış olanlardan biridir. Millî Mücadele esnasında canla başla çalışan şair, zaferden sonra hiç hak etmediği muamelelere maruz kalmış ve bıçak kemiğe dayanınca da vatanı terk etmeye mecbur olmuştur.
Bu kitapta Akif hakkında çokça duyduğumuz klişelerden mümkün olduğunca uzak durulmaya çalışılmışi özellikle Birinci Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında hiçbir karşılık beklemeden, hiçbir resmî vazifesi ve sorumluluğu olmadığı halde “gönüllü” olarak yaptığı hizmetler üzerinde durulmuştur.
Eser; Akif özelindei bir dönemin siyasî hayatına, devrin şartlarına ve Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu duruma ışık tutuyor.

13 Nisan 2009 Pazartesi

Üniversite Hayatı

DSC02811

Üniversite Hayatı çok farklı bir hayat. Liseden mezun olan birisi lise hayatını özler, üniversiteden mezun olunca da üniversite hayatını özler. Üniversite hayatının gerçek yaşama adım atma aşaması olduğunu düşündüğümden insana kazandırdığı şeylerin daha fazla olduğu düşüncesindeyim. Konunun diğer yüzüne gelecek olursak, o kadar ünivesite dolaştım bana bir getirisi mi oldu? Şimdilik hayır! Bir arkadaşım dahi yok yani o biçim :P Ama yeni gençlikte çok meraklı gibi gözüküyor, ön sıraları kapmak için saatler öncesinden gelip sıraya eşyalarını koyuyorlar, bizde ders saatine yakın gelirsek kalırız en arka sıralara :) Sınıflar AMFİ şeklinde olmadığından arkadan görmesi bir dert, hocanın ne dediğini anlaması başka bir dert! Hele birde bu İngilizce dersi ise anlamadığın şeyi anlaması ne mümkün :) Gittiğim zamanlar mümkün olduğunca not almış dersleri dinlemiştim. Masanın üstünde de 4 yıldır not tuttuğum ajanda :) Artı içinde belli bir zamanın günlüğünüde barındırıyor:) Lisede Edebiyat dersinde yazdığım ilk günlüğü hatırlarımda; ‘..sınıfa kitaplarımı bıraktım, sınıf defterini almaya gitim, giderken .. sınıf defterini getiriyordu ondan aldım, yoklama fişinin olmadığını farkettim, gittim müdür yardımcısından yoklama fişi aldım, geldim yoklamayı aldım, sınıfı susturdum, şu derse girdik, şunu yaptık, şu oldu, tenefüse çıktık, ondan sonra zil çaldı içeri girdik..’  falan filan, böyle bir günlük mü olur yaa:) Tabi o günle bugün arasında çok bir gelişme var. Birbiriyle kıyaslayacak olsak, kıyaslanmaz bile :) Buraya nasıl mı gideceksiniz; ÖSYM’den rezervasyon yaptırmanız gerekli :)

12 Nisan 2009 Pazar

Barışa Yolculuk

DSC02871

Barışa Yolculuk - Çocuk Tiyatrosu

Yazan Ve Yöneten: Erkan Çelikol

Mutluluk ülkesinde insanlar sevgiyle yaşarken, bir başka ülkenin mutsuz kralı buradaki güzel yaşamı kıskanır ve bu ülkeye savaş açar. Bu savaşı durdurmak için de gelen ülke yetkililerine bir takıp şartlar öne sürür. Mutluluk ülkesinin ise bu şartları yerine getirmesi imkansızdır. Barış,ülkesindeki savaşı durdurmak için tehlikeli ve zorlu bir yolculuğa çıkar....

Gittiğimiz ilk tiyatroydu. Bu yüzden sadece bitim kısmını videoya almıştım ama bundan sonraki gittiğimiz tiyatrolarda genelde tiyatrolardan kesitleri kayda aldım. Hayatımda hiç sinemaya gitmedim ama tiyatro mu daha güzeldir, sinema mı diye sorulsa tiyatro derdim zannedersem. Çok eğlenceli bir şey, onlar oynarken bende oynasaydım diyorum içimden açıkçası :) Birde çocuk olmayıp çocuk tiyatrosuna gidince daha da bir eğlenceli oluyor. Tiyatro oynarken çocuklar ordan bir laf atıyorki cuk diye yerine oturan cinsten, onlarla daha da bir eğlenceli oluyor. Şiddete karşıyız ama gitmeyenlere şiddetle tavsiye ederim. :) Ben bu tiyatro oyununun adını nedense Barışın Serüveni diye hatırlıyordum :) Bunlarda tiyatrodan bazı kareler.(Bu fotoğraflardaki beyaz giysili abla bana televizyondan tanıdık geliyor ama kim olduğunuda çıkartamadım tam :)

11 Nisan 2009 Cumartesi

Akmerkez – İstinyePark

DSC01948 DSC01950 Akmerkez ve İstinyePark Alış veriş merkezleri. Akmerkez’in adını zannedersem duymayan yoktur. En meşhur alış veriş merkezlerinden birisi ama ben çok gezmediğimden midir yoksa genelde toplumun üst tabakası diye nitelendirilen kısma hitap ettiğinden midir nedir bilmiyorum ama benim pek ilgilimi çekmedi.

DSC01949Bunda çok fazla gezmememin etkisininde olduğunuda düşünüyorum. Şuda bir gerçek ki içeri girme girdim ama çıkmak için yolumu bulmakta zorlandım. Fotoğraftan bakınca basit gibi gözükse de bir iki kat değiştirerek sağa sola doğru tur atmaya başladığınızda çıkışın hangi katta, ne tarafta olduğunu kestirmekte yanlış yola sapabilirsiniz.:) İstinye Park, burayı diğer yerlerden ayıran özellik bence içinde birde Pazarının bulunması. Normal bildiğimiz alış-veriş pazarı. Cerrahpaşa’da Cuma günü olan, Kadıköy’de Çamlıca’da Salı günü olan, Ümraniye’de Cumartesi günü olan, başka bir yerde Pazartesi günü :) olan normal bildiğimiz halk pazarına benzer bir İstinye Pazarı var içinde:) Küçük olduğundan mıdır yoksa çok müşterisi olduğundan mıdır bilmiyorum ama ben gezdiğim zaman çok kalabalıktı, önündeki kişi ilerleyecek ki ancak sende ilerleyebilesin. Ama şuda varki acayip bir kokusu vardı :) Nasıl gideceğiniz konusunda bilgilendirme yapmasam daha iyi olur yoksa kaybolursunuz :P Akmerkez için Mecidiyeköy, Şişli civarıdan geçip Etiler’e doğru giden otobüsler aracılığı ile gidebilirsiniz hatırladığım kadarıyla :) İstinye Park için ise Mecidiyeköy ya da Şişli’den Metro’ya binin 4.Levent’te inip yukarı çıkınca hemen otobüs durağının oraya çıkmış olacaksınız, ordaki büfeciye ya da geçen otobüslere İstinye Park’tan geçip geçmediklerini sorduğunuzda öğrenebilirsiniz. Ben büfeye İstinye Park’tan hangi otobüsler geçer diye sormuştum sağolsun yardımcı olmuştu. Hatırladığım kadarıyla iç taraftaki durakta duranlar geçiyordu. Metro’dan inip yukarı çıkınca yanlış taraftaki durağa çıkmazsınız umarım İTÜ tarafını arkanıza alacaksınız:) Sanki kaç kişi benim tarafimle gidecekte böyle anlattım biraz uzun ve sıkıcı yazı oldu sanırım bu seferki:) Buralara kadar gitme sebebimse izlemem gereken bir filmi aradığım içindi :) Ama bulamadım bende mecbur olarak korsanını sipariş vermiştim :)

10 Nisan 2009 Cuma

Akvaryum

DSC02850

Evet yeni gezeceğimiz yer AKVARYUM. İlk gelişimdi ve devamıda gelecekti düşüncesi ile gezmemiştim. Nede olsa neredeyse her hafta sonu çalışmak için oraya gelecektim. O anlık sadece dışarıda fotoğrafladım.

DSC02858

 

 

 

Sabah geldiğim vakitlerde mağaza açık olmuyordu bende keşif için çevrede tur atardım. Az çok bilirdimde hangi yol nereye bağlanıyor biraz daha iyi kavradığımı söyleyebilirim :) (Turistik gezilerde rehberlik yapılır :P) Bir park ve gördüğünüz stadyumun arasına bir inşaat yapılıyordu parktan karelemek istedim. Ne yapılıyor bilmiyorum ama benim tahminim kapalı otopark gibi ??

DSC02941DSC02940DSC02939 

Daha sonra gezmek için vaktim olacak demiştimya işte o anlardan birisi. Zaten başka da olmamıştı. :) Dışarısı soğuk olunca dışarıda beklemek yerine sıcak yerde beklemek için en ideal yerler alış-veriş merkezleridir :) Erken olduğundan mı yoksa her zamanki hali mi bilmiyorum ama pek kalabalık değildi, sakindi. :) Aslında işimede yaradı, bir tur atıp tekrar aşağıya indikten sonra o çam ağacının dibinde oturdum beklerken elimdeki kitabımı bitirmiş oldum bu sayede. Tam emin olmamakla beraber zannedersem o sıralar Halide ALPTEKİN’in Sarıkamış Kar Bozgunu kitabını okuyordum.

9 Nisan 2009 Perşembe

Buzluk - Optimum

DSC02948

İstanbul Optimum Outlet ve Eğlence Merkezinde bulunan Buzluk(Buz Pateni Pisti) Tabi içimizde burada Buz pateni yapmış olanlarda var :) Eminimki eğlencelidir ama ben bundan nasibimi alabilmiş değilim henüz. Yapacaklarım listesinde beklemede dursun bakalım.

Çok fazla rağmet gördüğü belli ama beğenmediğim bir özelliği var. Onuda izlenimlerime dayanarak söylüyorum; tanıtım için bir broşürleri vardı orda birebir profösyonel eğitim diye açıklıyorlar kendilerini ama yukardan biraz izlediğinde hiçde broşürlerindeki gibi olmadığına kanaat getirdim. Böyle izlerken arada düşüp kalkanların olmasıda eğlenceli :) (Tabi bir yerlerine hasar vermedikleri sürece!) Gitmek isteyen olursa Kadıköy’den kalkan birçok otobüs ve minübüs ordan geçiyor, Yeni Sahra’dan geçer mi diye sormanız yeterli. Taksim’den kalkan 129T Taksim-Kozyatağı ve Boğaz Köprüsünden geçen Bostancı otobüslerini kullanarak Yeni Sahrada indiğiniz taktirde rahatlıkla ulaşabilirsiniz. :) Üsküdar'dan ise deniz feneri tarafında duran minübüsler o taraftan geçiyor, sormanız yeterlidir..Bir iki tane daha fotoğraf ekleyerek yazıya burada son veriyorum.

DSC02917 DSC02950  DSC02946 DSC02951

8 Nisan 2009 Çarşamba

Bizide Çeker Misin ve Diğerleri

DSC00021

Yaklaşık 1800 m’den fazla Rakım’a sahip bir yer :) Ablamın düğününde sağı solu çekerken bu hanım kızlarda kendilerinide çekmemi istedi. Pek kaliteli bir makinamız yoktu emektar bir Sony Ericson k750i marka cep telefonu ile çekim yapıyordum, bunlarıda çekince böyle bir görüntü oluştu. Bizide/benide çeker misin? diyerek fotoğraf çekilmek isteyenler çok hoşuma gidiyor. Gizli gizli çekmek tamam doğallık verebilir ama karşındaki isteyerek çekim yapmakta ayrı bir zevk diye düşünüyorum.

DSC00025

 

 

Dönüşte arabamızın tekerleği patladı ve durmak zorunda kaldık. Arabayı süren abi tekerleği değiştirmeye koyuldu, tekerlek biraz kolay sökültü ama yedek tekerleği yerinden çıkartabilmek için kaptanla beraber arabadakiler epeyce bir uğraştı:)

DSC00031

 

 

Evet burdaki yarış ise su yarışı :) Pet şişelerimizdeki sular bitti ve arabamızın bozulduğu yerin yakınında yeraltından çıkan bir kaynak vardı çocuklar oraya kadar tek gidemeyeceklerinden onlara peşlerinden ben eşlik ediyordum :)

DSC00035

 

 

Su kaynağımız ise işte bu sağda gördüğünüz gibi. Durgun gözüküyor olabilir ama debisi yüksek bir kaynak diyebilirim. Açıkçası resimde pek iyi gözükmüyor gibi sağlıklı değil diye düşünülebilir ama su hiç durmuyor akıyor ve ilk çıktığı yerden de üstten kapalı. Öyle olmasa bile musluktan içilen sudan sağlıklı olduğuna iddaya girebilirim :) Zaten temiz olduğuna kanaat getirmesem içmem bile :) Metropol hayatında böyle şeyler görmeye görmeye insan özlem duyuyor..

7 Nisan 2009 Salı

Fethi Paşa Korusu

Görüntü0016

Fethi Paşa Korusu

Çok büyük olduğu kadar çokta karışık yollara sahip diyebilirim :) Tepeden girip aşağıdan çıkana kadar yolumu bulabilmek için  bir sağa bir sola gittim. Bazı yerlerinde manzarası çok güzel diyebilirim(İstanbul’un hangi manzarası güzel değil ki :) Birde manzarayı seyretmek için ağaçlar bazen engel olmasa daha da süper olurdu zannedersem. Ayrıca oturulacak bank sayısının arttırılması taraftarıyım ilgililere duyurulur :) Gidip görmek isteyenler Üsküdar’dan kalkıp sahil yolundan(boğaz köprüsü tarafına doğru) giden bütün otobüs, minübüs ve dolmuşlara binerek rahatlıkla gidebilirler. (:

6 Nisan 2009 Pazartesi

Senai Demirci - Esma Günlüğü

Görüntü000

Senai Demirci hocamızın Ümraniye Kültür Merkezinde Her Ayın İlk Perşembe Akşamı vermiş olduğu Esma Günlüğü sohbetlerinden bir kesit. İsrail’in Filistin’deki masum insanları katliamı, o sıralar çıkma aşamasında olan Söz Yangını kitabı, Hac görevinden döndükten sonraki ordaki anılarından ve çekmiş olduğu fotoğraflardan oluşan güzel bir sohbetti. Gitme imkanı olanlara tavsiye ederim :) Geçtiğimiz ay taşındığımız için gidemedik, bu ay etkinlikler takvimine baktığımda Esma Günlüğü sohbeti gözükmüyordu o yüzden gitmedim ama meğersem varmış biz kaçırdık :( Ne yapalım sağlık olsun bir sonraki sefere inşallah :) Yaklaşık 1 saat 30 dk’lık kısmını kayda aldığım sohbetini izleyip dinlemek isteyenler yukarıdaki videodan izleyebilirler. Görüntü kalitesi pek kaliteli sayılmaz ama ses gayet net çıkıyor ve anlaşılıyor umarım beğenilir ve faydalanılır. Birde esmalarla ilgili sohbetleri varki onlar daha can alıcıydı diye düşünüyorum. Sonraki günlerde inşallah onlarıda ekleyeceğim. Ders çıkarmak dileğiyle.

5 Nisan 2009 Pazar

Sınav, Sınav, Sınav..

 zeynepkamil halidedipadivarİnsan ömrü sınavlarla geçiyor. Sonuçta hayatta bir sınav ve Hayat Okulundan mezun olmuş bir çok kişi var :) Bu kadar çalışmayla iyi mi yaptım? Evet gayet iyi yaptım gibi ?? Soruları görünce niye daha fazla değilde niye düzenli çalışmadım diye söylendim içimden :) Çok basitti hatta umduğumdan da basit gibi :) Hiç bakmamış olduğum konulara akşamdan azcık bilgi sahibi olmak için bakmıştım ama iyi kavrayacak şekilde bakmamıştım. Bir sonraki gün o baktıklarım neredeyse aynen karşıma çıkınca haliyle iç geçirmemek elde değil :) Ders alabileceğim bir tecrübe olması dileğiyle.. Cumartesi oturumu iyi diyebilirim pazar oturumunu ise bakıp göreceğiz :)

Ve son olarak Halide Edip Adıvar Lisesi A Blok 3. Kat Derslik 17 olarak bildiğim(Sol taraftaki ilk sınıf) duvarlarını Bu Şekilde! yapan öğrencileri ve buna izin veren idarecileri esnefle kınıyorum! Çok çirkin bir görüntü!