28 Aralık 2012 Cuma

2013-2016 Dönemi Rektör Olarak Yeniden Yunus SÖYLET Atandı

Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı 27/12/2012 tarihinde yayınlamış olduğu @Tweetinde Genel Kurulun sona erdiğini yazmış ve kararı inceleyince İstanbul Üniversitesi Rektör Adayları içerisinde Prof.Dr.Yunus SÖLET'i birinci sırada Cumhurbaşkanlığı Makamına iletileceğini gördüm. Kanun gereği Cumhurbaşkanı üç kişi içerisinde sırasına ve aldığı oya bakmadan istediği kişinin atamasını yapabilir. Ancak Resmi Gazetede yayımlanacak olan atama kararında İstanbul Üniversitesi Rektörlüğüne Yeniden Prof.Dr. Yunus SÖYLET’in Atanmasına Dair Karar (No: 2013/1) yazacağı belli :) Burada belki karar nosu yanlış çıkabilir ama diğerleri tıpatıp aynı olacak.

Benim sayın Rektör hakkındaki olumlu düşüncelerimse son altı ay içerisinde değişti. Seçilmesini/Atanmasını hiç istemiyordum. Çalışanlarına bir anket yapıp "Halâ İstanbul Üniversitesinde mi çalışmak isterdiniz yoksa başka bir kurumda çalışmayı ister miydiniz?" diye sorsalar, hiç düşünmeden başka kurumda çalışmayı isterdim derim... Tweet atmadığım için okumaz ama burdan sayın hocama tavsiyem: Üniversitenizde sadece öğrenci ya da akademik personel yok. İdari personellerinizi hiç düşünmüyorsunuz. Öğrenci yeterki bir şey istesin, olmayacak olsa bile oldurtuyorsunuz. Ama idari personeliz olsa çeşitli mazeretler sunuluyor. Zaten Twitter hesabınıza kaç idari personel talepleri için twett ya da e-posta atarak çözebildi bilmiyorum. Atmayı düşünen varsa da dosyasına soruşturma işleyeceği korkusundan buna da cesaret edemiyor.. Neyse daha söylenecek çok şey var ama Bilişim Hukuku diye birşey var. Burada yazdıklarımdan dolayı tutarlar birde mahkemeye verirler uğraşamam. En iyisi burada keseyim. Hayırlısı olsun..
Fotoğraf: Google

18 Aralık 2012 Salı

Gösteriş Yapıyorum (:

Evet aynen başlıkta yazdığım gibi gösteriş yapıyorum :) 9 yıl sonra önlisans mezunu oldum, herkese göstermeden duramadım, bütün dünya bu mesajımla öğrensin istedim :) 2002-2003 eğitim-öğretim yılında liseden mezun olduktan sonra bir türlü üniversite mezunuyum diyemedim/üniversite mezunu dedirtemedim ve bu bana 2008 yılının Ekim ayında büyük derslerden birisi olmuştu.  2011-2012 eğitim-öğretim yılı bütünleme sınav sonuçlarından sonra  kaydımı sildirerek önlisans diploması talep etmiştim ve diplomamı gidip bugün teslim aldım.
Bu sayede artık bana/beni atıyan kişilere sorulduğu zaman üniversite mezunu diyebileceğim/diyebilecekler :) Şimdi bunu yazarken acaba aklımdan geçen diğer hayâllerimi mi sıralasam ve konu öyle bağlasam yoksa iş yerindeki benim bu sayfamı tek tük ziyaret etmiş olup, bu mesajımı da başka arkadaş aracılığı ile öğrenecek olan zat-ı muhterem iş arkadaşıma taş mı atsam karar veremedim. Zaten böyle demekle taş atmış oldum herhalde :P Konuyu böyle bağlamak daha uygun düştü herhalde.

Dipnot: Danıştaydaki davamın imzaları tamamlanmış, yakında tebligatı yapılır dediler. Karar elime bir gelsin, YD Kabul ise başlık gibi "Gösterişli" birşey, YD Red ise normal birşey yaparız. :)
Dipnotun Dipnotu: Dipnot iş yerindeki arkadaşlarım içindir. (: 




2 Aralık 2012 Pazar

Geometrik Cisimler Modeli (Proje Ödevi)

Merhaba, bu defa her zamanki yazılarımdan farklı olarak yeğenim için 2. sınıfında yapmış olduğumuz (yani 2 yıl önce) Proje Ödevlerinden birisini anlatmak istedim. Bunun için epeyce uğraştık diyebilirim. Tabi resimler ilk günkü şekli değil. Diğer yeğenim ortasında bulunan küre şeklini çıkartıp top yaptı. O yüzden cisimler içerisinde küre şeklimiz bulunmamakta ama tuttuğumuz yerin ortasında bulunan ipi aşağı doğru(ortadan yukarı doğru çıkan yeşil ipi) sarkıtmıştım.

Nasıl yaptığımıza gelirsek:
  1-Öncelikle internetten ön inceleme yaparak geometrik cirimleri ve açılımlarını buldum. (Önemli olan şey burada açılımı olan şekilleri bulmak.)
  2-Açılımı bulduğum cisimleri önce normal kağıda yazdırdım. (Küre içinse kırtasiyelerde bulunan singer Dünya var, ondan almanız yeterli olur bence. Biz böyle yapmıştık.) 
  3-Şekillerin büyük boyutları için bunları aynı zamanda A3 boyutundaki kağıda sığacak şekilde de büyülttüm. (Bu konuda bir fotokopi makinasından yararlanmanız gerekecektir. Şekiller A4 kağıdına yazdırılıyor ama sadece şekil olan kısmı aldığımızda B5 ya da A5 boyutuna kadar inebiliyor. B5'i A3 boyutuna büyült diyorsun fotokopiyi o kadar. Ya da elle ayarlama yaparak tam A3 e sığacak şekilde daha fazla büyültebilirsiniz.)
  4-Kağıda bastısığım şekillerin açılımlarını mukavvaya çizerek kesip yapıştırıyoruz. (Mukavva sert olduğundan özellikle koni ve silindiri yapıştırmakta zorlabileceğinizden kuruyana kadar bağlantı yerlerinden bir bant ile tutturmanız işinizi kolaylaştıracaktır.)
  5-Bütün şekillerimizi yaptıktan sonra sıra dışlarını kaplamaya gelmişti. Aslında bu konu üzerinde de epeyce bir araştırma yapmıştım ama en sonunda bir blogda mutfak dolapları için bulunan yapışkanlı kağıtlardan görünce bu işimizde çok zor olmadı. Beğendiğimiz desenlerlen kağıt beğendik ve kaplamalarını da yaptık.
  6-Bundan sonrası tamamen sizlerin hayal gücünüze kalmış bir şey.

Süslü ipler ablamın düşüncesiydi. Bağladığımız şekillerin bağcıklarını kurdele şeklinde yapmaksa benim düşüncem. O şeklinde bir şeye asmayı düşünüyordum önce ama ne yazıkki bunu beceremedim. Yaptığım şey bunları taşıyamadı. Onun yerine yukardaki gördüğünüz gibi bir şey tasarlayıp projemizi bitirmiştik.

24 Kasım 2012 Cumartesi

Cennet Ormanı

Sinema olarak aksiyon, bilim kurgu, fantastik, animasyon, korku türü filmleri seçerim yaklaşık 1.000 TL lik orjinal(korsana hayır:) CD/DVD koleksiyonumda hep bu türler üzerine (Gümüşhane'deki ve İstanbul'daki arşivimi birleştirebilirsem göstermeyi düşünüyorum:) İzlediğim Romantik sinemalardan ilk sırada eski bir dostumun tavsiyesi üzerine izlemiş olduğum Melekler Şehri'ni ve Gümüşhane'de üniversitede  bir arkadaştan aldığım filmler içerisinde olan Aşk Geliyorum Demez'i hatırlıyorum. (Hatırlıyorum derken başka izledim de aklıma gelmediğinden değil hatırlamama nedenim bunlardan başka olmadığındandır. O derece yani :)
Geçtiğimiz hafta sonu arkadaşımın Gitar'ını tamire götürmek için Taksim'e gittik. Akşam da gel bize geçelim dedi ona geçtik. Bilgisayarını karıştırırken Cennet Ormanı adlı bir film görünce alsam mı almasam mı diye tereddütte kalsam da nede olsa elimde izleyecek film yok, denemiş olurum diyerek almıştım. Arada da olsa romantikleşmekte fayda var :) Bir gün gelir bir yerde lazım olabilir. Neyse sadete gelirsem filmi çok beğendim ve herkese tavsiye edebilirim. Benim gibi sosyal olmayan bir erkek aynı bölümde okuduğu bir kızı görünce hoşlanıyor. Bir yanda da sosyal olmayan başka bir kız bu erkeği görünce aşık oluyor. Filmin konusu hep böyle gitmiyor tabi sonunda tabi hiçkimse birbirine kavuşamadı. Hangi yeriydi hatırlayamıyorum ama zannedersem son yarım saatinde filan hüzünlendirmişti. Film içerisinde geçen şu cümle çok mükemmeldi. Sosyal olmayan kız sosyal olmayan erkeğe şöyle bir cümle demişti: Sevdiğim erkeğin sevdiği kadın tarafından sevilmesi için çalışıyorum.

5 Kasım 2012 Pazartesi

Kendini Geliştirmek

Uzun zamandır yaz(a)mıyordum, artık işyerindeki arkadaşlarımda takip etmeye başladılar. Anlayacağınız iş yerinde gittikçe tanınmaya başlıyorum. :P Yeni öğrenenler benden hiç böyle bir şey beklemiyorlardı. :P Geçmişimi bilselerdi kimbilir neler derler. :) Zamanla konusu gelirse geçmişten de bahsederiz, halâ Google amca da geçmişimin kalıntıları duyuyor ama paylaşımlarımın yedekleride bende duruyor, gerektiği durumunda kullanabilirimde. Neyse asıl konuya gelecek olursak uzun zamandır yazmıyordum ama Genç Beyin dergisinin 116. sayısında 42. sayfada Eğitim|Öğretim alanında okuduğum daha sonra da Doğan CÜCELOĞLU'nun sayfasında bulduğum yazıyı paylaşmak istedim. Birgün Af ile geri döndüğüm Sınıf Öğretmenliği programını bitirme imkanı bulursam belki benzer bir projeyi uygulama imkanımda olur, kim bilir. Bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle..
Küçük Dip Not: Biliyorum konunun girişi ile başlık uyumsuz gibi ama bu da benim kusurum olsun.. :)
Hizmet Etmenin Tadını Almak

S
ema Öğretmen okul müdürünün izniyle öğrencilerden gönüllü bir grup oluşturuyor: "Gençlerle Sohbet Grubu" (GSG). Çevrelerinde ulaşabilecekleri, kendi evlerinde ya da yaşlılar evinde kalan yaşlıları her hafta ziyaret edip 2 saat "sohbet" ediyorlar. Küçük bir çiçek ya da kurabiyeyle gidiyor, büyüğün elini öpüp kendilerini tanıtıyor, onunla içlerinden geldiği gibi sophbet ediyorlar. Sohbet genellikle 2 saat sürüyor, bazen ev sahibi çok ısrar ederse daha uzun kalabiliyorlar ama 2 saatten fazla kalmamaya çalışıyorlar. Her hafta ayrı bir yaşlıyı ziyaret etmek durumunu da araştırıyorlar.
Sema Öğretmen'e neden böyle bir program yaptığını sordum. Söylediklerini sizin için özetleyeceğim:
· Ziyaret edilen her yaşlının çok önemli hayat tecrübeleri var. Sohbet esnasında farkında olmadan bu tecrübeler paylaşılıyor ve öğrenciler farklı farklı hayat hikâyeleri dinleyerek kendilerince bazı önemli kavramların farkına varıyorlar. Ayrıca sohbet sırasında kafalarına takılan konular çıkıyor; kendi dillerinde, saflıklarında, oluğu gibi yaşlılara soruyorlar. Can cana bir sohbet oluyor. Gençlerin enerjisi, heyecanı yaşlının hayatına ilaç gibi giriyor; onları mutlu ediyor. Gençler de başka hiç bir yerde bulamayacakları bir laboratuvarda, hayat laboratuvarında bir seyahat yapıyorlar.
· Öğrenciler ziyaret sonunda kendilerine özgüven geliştiriyorlar. Çoğu defa gençleri hesaba katan, onlara önem verip kendini anlatan kimse olmuyor. Bu ziyaretlerde gençleri görmekten çok mutlu olan, kendilerine değer veren büyükler var. Gençler önemsendiklerini görüyor ve bir insanı mutlu edebildiklerinin farkına varıyorlar. Böyle bir tecrübe gençlerin özgüvenini artırıyor.
· Yaşlılardan duydukları hayat hikâyelerinin sayısı arttıkça hayatın sadece kişisel süreç olmadığını, ilişkiler ağı içinde gerçekleştiğini, toplumun kültür yapısının önemli olduğunu anlamaya başlıyorlar. Hayatta neler önemli, neler önemsiz, nelere gerçekten dikkat etmek gerek, öncelikler neler olmalı konusunda ortaya zamanla bir resim çıkmaya başlıyor. Bu ziyaretlerden sonra görüp duyduklarıyla ilgili aralarında konuşurlarsa ziyaretler daha derin anlamlar kazanabilir.
· Okulda öğrendikleri bilgilerin ziyaret ettiklerin insanların hayatı çerçevesinde anlam kazanma ihtimali yüksektir. Bir yaşlının anlattığı hikâye tarihî belge niteliğinde olabilir. Başkasının evinde biyoloji derslerinde gördükleri bakteri, mikrop, salgın hastalık konusunu görme imkânı olabilir. Okulda öğrendiklerinin hayatla ilişkisini kurmaya, daha derin anlamlar yüklemeye başlayabilirler.
· Kendilerinin güçlü ve zayıf yönlerini keşfedip ileride nasıl bir meslek sahibi olacaklarını karar verebilirler. Bir yaşlının hikâyesi öğrenciyi hukuk ve adalet sistemine yöneltirken, başka hikâye çocuk doktoru olmaya yöneltebilir.
· En önemlisi, hiç bir menfaat gözetmeden başkasının iyiliği için emek ve zaman harcayan insanın gerçekten mutlu olduğunu öğrenirler. Bu tecrübeden geçen öğrenciler ileride sivil toplum kuruluşlarında gönüllü çalışmaya aday olurlar.
Türkiye’nin aydınlık geleceği için, selamlar, sevgiler.
Sema Öğretmen’i ve böyle programlar yürüten bütün öğretmenleri kutluyorum. Çok önemli bir hizmet kapısı açtıklarına inanıyorum. Öğretmenseniz siz de böyle bir program gerçekleştirme üzerinde düşünebilirsiniz ya da yakından tanıdığınız bir öğretmen varsa umarım bu yazıyı okumasını sağlarsınız. Kaynak:Doğan CÜCELOĞLU

30 Ocak 2012 Pazartesi

Eski Eğitim Kalitesi Hocaları Yok..

Çok uzun bir zaman olmasa da (çünkü bundan uzun süreli aralıklarım olmuştu) bir süredir yazı yazamıyorum. Bunun nedeni her zamanki gibi iş yoğunluğundan (bunun nedenide yazı sonundaki altı çizili cümlenin içinde gizli) dolayı vakit azlığım. Yoksa gereksiz bir kaç şeyle her zaman gündem oluşturabilirim gibi :) Yazmamın sebebine gelince İstanbul Üniversitesi Medya Takibi sayfasında günlük basın taramasını yayınlıyordu. Bugün üniversitenin sosyal ağlarını ziyaret ederken Facebook Sayfasında da bir kaç tane paylaştığını gördüm. Genç Beyin (ki 2012'de Hedef 1 Milyon Abone ve Türkiye'nin EN ÇOK STILAN VE OKUNAN Aylık Kişisel Gelişim Dergisi olduğuna dikkat çekerim) 111. sayı 3. sayfada Dertlerinize Özet Çareler alanında çok manidar olan;
"Melahat Ünsal'a: Eski eğitim kalitesi, hocaları yok ama yine de İstanbul Üniversitesi tercih edilebilir; fakat sırf üniveriteye güvenmeyip kendinizi çok iyi yetiştirmek şartıyla."
cümlesini ilk okuduğumda 'acaba üniversitenin medya takibindeki kişiler bunuda gördüler ve eklediler mi, bende Rektöre bunu  twitlesem mi ya da facebook sayfalarındaki fotoğraflara mı yüklesem' diye düşünmeden geçemedim. Şuan sadece kişisel sayfamda kendime not olarak yazıyorum ama ilerde belki yöneticilerinde bir şeylerin farkında olabilmeleri için bir not olarak onlarında da görmeleri gerekebilir.

İstanbul Üniversitesi hakkındaki kişisel görüşümse; adı var başka bir şeyi yok, öğrenciyi tutar personeli tutmaz, torpili olan bir şekilde işini yaptırır diyerek kesecektim ama  ve lanet bir öğrenci otomasyon sistemi satın almışlar demeden de geçemeyeceğim.